“Usta” olmak, “ustalığı” koruyabilmek…
Özellikle 80’li yıllardan önce (belki de çok önce) doğanlar hatırlayacaktır; su, elektrik, gazlı aletlerde (havagazını kastediyoruz) ve tesisatlarında bir sorun yaşandığında hemen “usta” çağırılırdı. Günlük yaşamımızda maddeye dayanan gereksinimlerimizi karşılayan “ustalarımız” vardı, “bir telefonumuz kadar yakın..”.. Neden o sorun çözücülere “usta” diyorduk ve sözüne kolay kolay itiraz edemiyorduk, işini yaparken taze demli bir çay ikram edip işin bitiminde hizmetinin bedelini öderken samimi bir saygıyla teşekkür ediyorduk? Onlar gençliklerinin, belki de (hatta çoğunlukla) çocukluklarının önemli bir bölümünü, yaşamı kolaylaştıran, gereksinimleri karşılayan bir “hüner”e sahip olmak için, buna dair bilgi ve beceri kazanmak için emek vererek “mahir”, “hünermend”. “hünerver” olmuş kişilerdir. Eh o zamanlar hünerver (usta) ile münevvere (aydın) hürmet, adettendi.
Sahi kimdir “usta”, bu sözcük hangi anlamdan besleniyor?
Usta, Farsçadaki “üstat” sözcüğünden dilimize devşirilmiş; bir sanatın ve/veya zanaatın icracısı ve öğreticisi anlamında. Rönesans döneminde “sanat” ve “zanaat” sözcükleri aynı anlamda kullanılıyordu. Sanayi Devrimi ile birlikte “tasarım” ve “uygulama” üstatlığı ayrılarak maddeye dayalı gereksinimlere yönelik beceriler için “zanaat”, ruha dayalı gereksinimlere yönelik beceriler için “sanat” sözcüğü yerleşmiştir. Sanayi sözcüğünün de kaynağı “sanat”tır, teknoloji sözcüğünün de.. Sanat/zanaat anlamına gelen Yunanca “tekhne” sözcüğü ile “bilgi” anlamına gelen “logos” sözcüğünün birleşimi olan “teknoloji”; “bilgiden gelen zanaat” demek.
En kısa ifadesi ile “ustalık”; bilgi, deneyim, beceri gerektiren bir “uzmanlık” düzeyini anlatıyor. Eskiden teknolojinin gelişim hızı, baş döndürmüyor, ayak uydurulmasında güçlük çıkarmıyordu. Bunun için
ustaların bilgilerini güncellemeleri, kesintisiz olarak geliştirmeleri pek de “olmazsa olmaz” bir koşul sayılmazdı. Oysa bugün pek çok sistem ve teknoloji, kendisinden öncekilerin pek çok özelliğini bünyesinde barındırmayabiliyor. Mevcut sistem ve teknolojileri uygulamak, ilgili sorunlarını çözebilmek ve usta olmak kadar, “ustalığı” sürdürebilmek için de çaba gerekiyor. Bilgiye kesintisiz ulaşabilmek, öğrenmeyi dönemsel bir etkinlik gibi değil, bir yaşam biçimi olarak kabul etmek gerekiyor..Bunun için belki de ilk değişmesi gereken ön yargılarımızdır. “Bilmiyorum” demeyi ayıp sayan, öğrenme çabasını olabildiğince “gizleme” eğiliminde olan toplumsal karakteristiğe sahibiz. “Aa, gözün görmüyor mu, yazık” diye küçümseneceğimizi düşünmeden göz doktoruna gidip yakın gözlüğü aldığımızı söyleyebiliriz de, “ele güne karşı durumu kurtarmak” için psikoloğa gittiğimizi veya ürolojik tedavi gördüğümüzü zinhar söylemeyiz, hatta birilerinin bu konuda aralarında konuşabileceği fikri ile gerim gerim geriliriz. Aynı duygusal sebepten ötürü “bilme ihtiyacımızın” fark edilmesini tehdit olarak algılarız. Onun için önce “bilme isteğini” meşru kılmamız, özendirmemiz, yaşamsal değerinin altını çizmemiz gerekiyor. ISK TEKNİK Dergisinin varlık nedeni olan bu ihtiyaç, meslek örgütlerinin de varlık nedenlerinin başında geliyor.
Bilmek istediğiniz konuları, sorularınızı dergimize iletebilirsiniz. Düşünün, aynı soruya yanıt arayışında olan kaç meslektaşınız, meslektaş adayınız vardır.. Ustalar sadece uzman icraatçılar değil, aynı zamanda uzman öğreticiler, öğrenmeye yönelticiler değil midir?
OYA BAKIR
oyabakir@dogayayin.com















